Nobuyoshi Tamura; Aikido’nun Kartalı / 2

  • 29 Temmuz 2017

Nobuyoshi Tamura (Aikikai, 8. dan), aikidonun kurucusu Morihei Ueshiba’nın en yakın öğrencilerinden biriydi. Dostane gülüşü ve narin yapısı, tıpkı delip geçen bakışları ve teknik uygularken gösterdiği ustalığının bilindiği gibi, tüm aikido çalışanlar tarafından bilinirdi. Tamura Sensei’nin aikidosu hızlı, zarif ve olabildiğince gerçekçiydi. 50 yılı aşan aikido deneyiminden sonra Sensei’nin sanatı o kadar mükemmelleşmişti ki, tekniklerindeki yüzeysel olan her şey gitmiş ve geriye sadece, deneyimi az kişilere neredeyse görünmez, sihirli gibi gelen ve zarif bir şekilde ortaya çıkan, “sanatın özü” kalmıştır. Bu röportajda Sensei uzun aikido hayatındaki anıları hatırlayacak ve yansıtacak. İşte delip geçen bakışları ve muhteşem bir mizah anlayışı ile efsanevi üstat!

Yeni başlayan biri için iyi bir forma odaklanmak mı, teknikleri destekleyen ilkeler mi, yoksa vücudu doğru kullanmak mı daha önemli?
Bunlar hepsi bir arada olmalı ve zor olsa bile bunlara çalışmanın en başından itibaren odaklanmalıdır.

Teknikler tek bir hamlede mi uygulanmalı yoksa parçalara mı ayrılmalı?
Tüm vücut uyum içinde hareket etmeli. Eğer hamle akıcı değilse işe yaramaz olacaktır. Ayakları ve elleri birlikte hareket ettirmek kolay gibi gözükebilir ama aslında yapması çok zordur. Anlama, bölünmeye dönüşmemeli. “Wakaru”, “wakeru” olmamalı (Bu bir kelime oyunudur ve wakaru (分かる) “anlamak”, wakeru (分ける) ise “bölmek” demektir). Parçalara ayırma ve düşünme metodu aikidoda ustalaşmak için yeterli bir yöntem değildir. Eğer bisiklet sürebilmek istiyorsan ve öğrenmek için bu eylemi parçalara ayırıp pedal çevirmeyi ayrı, yönlendirmeyi ayrı ve fren yapmayı da ayrı çalışıyorsan ne kadar çalışırsan çalış, bisiklet sürmeyi asla öğrenemezsin (Kahkaha atar). Aynısı aikido için de geçerlidir. Teknikler kendi bütünlükleri içinde anlaşılmalı, çalışılmalı ve uygulanmalıdır. Eğer teknikleri parçalara ayırarak öğrenirsek onları uygulanamaz kılan kusurlar kaçınılmaz olacaktır. Bu zor bir yöntemdir fakat alternatifi yoktur, kaçınılmazdır. Bu şekilde çalışırken de elbette başka kusurlar olacaktır ama ilerleyen zamanlarda vücut onları içgüdüsel olarak düzeltecektir.

Aikido eğitimi kotai, jutai gibi aşamalardan geçmeli midir?
Bu gibi aşamalar evet vardır, ama kişi bu terimlerinin anlamları hakkında yanılgıya düşmemelidir. Fransızca kelimeler isabetlidir fakat yeterli değildir. Kotai çalışma, sağlam çalışma demektir ama çoğu kez sert çalışma olarak yorumlanır. Bu tamamen yanlıştır. Aikido, bu sağlam çalışmanın içinde zarif olmalıdır. Aynı şekilde Jutai de zarif çalışma olarak çevrilmeli ve gevşeklikle karıştırılmamalıdır. Bu aşamalar, kişinin önce temeli oluşturan bariz hatları öğrendiği ve sonrasında ise daha akıcı ve saf çalışmaya ulaştığı kaligrafiye benzetilebilir. Vücut da işte böyledir. Merkezde kemikler vardır ve üstünde etimiz ama biri olmadan diğeri işe yaramaz. Yani temel öğelerin jutaide bile mevcut olması gerektiği gibi zarafetin de baştan beri kotaide olması gerekmektedir. Bundan sonra ryutai gelir ve son olarak da kişinin, partnerinin niyeti oluşur oluşmaz onu yönlendirdiği kitai çalışma gelir.

Zaten çalışmak, yapamadığımız bir şeyi yapmaya çalışmak demektir. Bu işin kısa yolu yok.

Geleneksel öğreti shu ha ri aikido için de geçerli olabilir mi?
Çay yolu olan chado olsun, çiçek düzenleme yolu olan kado olsun tüm geleneksel öğretilerde geçerli olabilir. Tüm bu uygulamalar bu şekilde çalışılır ve bu aşamalardan geçer. İlk aşama olan shuda öğrenci hocasını, tekniği aynı şekilde yapabilinceye kadar titizlikle taklit eder. Kişi bu seviyeye ulaşınca ufak farkların ne ima ettiğini anlamaya çalışır. Öğrenime devam etmek için artık kalıplar geride bırakıldığı aşama ha aşamasıdır. Son olarak kişi kısıtlamaların, sınırların ötesine geçer ve teknik artık onun olmuştur. Bu ridir. Günümüzde herkes riden başlamak istiyor (Kahkaha atar). Ustanın yaptığı şekilde yapamıyorlar ve başka bir yol arıyorlar. Bir şeyi yapamayıp başka bir şeyi yapmaya çalışıyorlar. Bu gibi durumlarda en başa dönmek daha faydalıdır. Birini düzelttiğim zaman bana yapamadıklarını, bunun imkansız olduğunu söylüyorlar. Ama belli bir süre imkansız olmaya devam edecek, kolaylıkla olmasını beklememek gerek. Zaten çalışmak, yapamadığımız bir şeyi yapmaya çalışmak demektir. Bu işin kısa yolu yok.

Aikikai’de ukemi (düşüş) nasıl çalıştırılıyordu?
Eski zamanlarda hiçbirimize belirli bir düşme eğitimi verilmemişti. Hepimiz daha önceden kendo olsun, karate olsun, judo olsun savaş sanatları konusunda deneyimliydik ve ilk günden itibaren acımasızca fırlatılmaya başladık. Ukeminin düşerek öğrenilebileceği düşünülüyordu.

Düşerken çok sessizsiniz, mesela çok sesli olan judo düşüşlerinin aksine.
Judoda etkiyi azaltmak için elimizle yere vurarak düşmeyi öğrettiler bize. Ama aikidoda tatami üzerine düştüğümüzü düşünmemeliyiz. Taşların üzerinde düştüğümüzü hayal etmeliyiz. Bu yüzden bu şekilde, canımızı yakmamak için yumuşak düşüyoruz. O’Sensei düzenli olarak gösteriler yapardı ve biz çakılın üzerinde düşmek zorunda kalırdık. Ses yapmaktansa zarif bir şekilde düşmeyi aradık. Yine de minderde gösteri yaparken halkı etkilemek için kasten sesli düşerdik (Kahkaha atar). Genelde torinin yapması gerekenden bahsediyor ve nadiren uke hakkında açıklama yapıyoruz. Ukemi ve ukenin yaptıkları vücudu korumayı amaçlayan hareketlerden oluşur. Bu kişinin kendi başına anlaması gereken bir şeydir. Kişi bu konuda iyi duruma geldiğinde artık kaeshi waza yani karşı teknik yapmak mümkündür.

Yaptığınız hazırlık egzersizleri sunacağınız teknik ile mi alakalı yoksa sadece açma-germe ve ısınma amaçlı mı?

Geçmişte derslere ame no torifune* ile başlardım. Sonra ikyyo undo* gibi başka öğretici egzersizler de oldu. O’Sensei bunları uygulardı ve bu egzersizler genç insanlar için çok iyi. Çocuklar da bunları çok seviyor. Ama şimdi daha yaşlıyım ve vücuduma karşı daha duyarlıyım. O ana göre bir egzersizin iyi olduğunu hissediyorum ve derse hazırlık buna göre farklı şekillerde olabiliyor. Bunları sıklıkla tekrarlıyorum ama bunlar benim zamanla keşfettiğim ve bana sıhhat getiren şeyler. Şu sıralar bana ilginç gelen bir Çin jimnastiği de yapıyorum. İnsanlara bunları öneriyorum. Herkes kendine uygun olan şeyi bulup yapmalı.

Egzersizler başta sağlık amaçlı yapılabilir ama yavaş yavaş vücuda yönelik iç-gözleme dönüşmesi gerekir. Bütün ayrıntılara dikkat ettiğinizde her gün yaptığınız bir egzersizin, ertesi gün çok zor geldiğini göreceksiniz. Vücut sıra dışı bir şeydir ve onu dinlemeyi öğrenmelisiniz. Bu şekilde oturduğumda (Tamura Sensei koltuğa kendini bırakır) enerjinin vücudumda doğru bir şekilde akmadığını hissediyorum. Ama bu şekilde iken (Sensei muhteşem bir shisei* ile oturur) çok daha iyi hissediyorum. Doğru eylem, hoş bir duygu ile bağlantılıdır.

Vücutlarımız kendi içinde doğru duruşun hatırasını taşır. Doğal olmayan duruşlar vücut üzerinde baskı oluşturur. İlk bakışta rahat gibi gözüken duruşlar genelde yanlıştır ve vücudun doğal bir şekilde işlemesine mani olabilir. En doğru olan duruşlar en sağlıklı olanlardır. Bu duruşlar zorlanma hissi vermez ve ne kadar uzun yapılırsa yapılsın sizi yormaz. Eğer shiseiniz düzgün ise nefesiniz düzelecek ve vücudunuz rahatlayacaktır. Kokyu ho* çalışmanın bu kadar önemli olmasının sebebi budur. Aynı çalışmayı yoga veya zazende de bulabilirsiniz. Budokaların da, yogilerle veya zen rahipleriyle aynı duruşa sahip olması gerekir.

Son zamanlarda iaido çalışılması dikkate değer şekilde arttı. Bunun aikidoda ilerlemeye yardımcı olduğunu düşünüyor musunuz?
Fransa’ya geldiğim zaman, insanlardan bokken, jo ve tanto ile çalışmalarını istedim. Ama sadece bokken kullanarak bunun aikidonun kılıç kullanımından geldiğini anlamak kolay değil. Bu yüzden bir shodan sınavında öğrencilerden dört iaido katasını bilmelerini istemiştim. O zamanlar ben çok fazla bilgiye sahip değildim ve yanlış şeyler yaparak bileklerimi sakatladım. Geleneksel olarak görülen Omori Ryu, Eishin Ryu gibi ekoller bugün hâlâ geçmişte olduğu gibi mi çalışılıyor? Buna cevap vermesi zor. Kuroda Sensei gözetiminde çalışıp tek ve akıcı bir hamlede kılıcımı çekebilmeyi öğrenmeyi isterdim. Sadece kılıç çekmeyi değil vücudumu bir bütün halinde kullanabilmeyi de isterdim.

Aikidoda atemi* önemli midir?
O’Sensei “Aikido atemi ve irimidir” derdi. Ama bunu öğrencilerinize söyleyecek olursanız çalıştıkları tek şey atemi ve irimi olacaktır. İnsanlar böyledir. Atemi çalışmak, size vurulmadan vurabilmeniz anlamına gelir. Eğer yanlış çalışırsanız atemi almayı riske etmiş olursunuz. Eğer düzgün çalışırsanız atemiyi istediğiniz zaman kullanma şansına sahip olursunuz. Ateminin aslı budur. Bir gün bir boksör geldi ve O’Sensei’yi arkadan kavradı. O’Sensei güldü ve kahkaha atarken iki parmağını boksörün gözlerine soktu. Hiç eğitim olmadan bile bir parmak yapısı itibarı ile sert olamayan bir gözü delebilir. İşte bu duruma şahit olarak O’Sensei’nin bize ne öğretmeye çalıştığını anladım. Türlü fırsatı kaçırır ve bir makiwara* ile çalışarak sert vurmaya çabalar dururduk ki yaptığımız şey de buydu (Kahkaha atar).

Musubinin anlamı nedir?

Aikido musubidir. Musubi aynı zamanda, “doğum, yaratma” gibi anlamlara sahiptir. Birçok gizli anlamı vardır ve bunları sadece bir kelime veya fikre indirgeyemeyiz. Ayrıca bu musu Takemusu’da* karşımıza çıkan musudur. İndirgeyemeyiz çünkü ortaya bir şey çıkaran bir birleşim vardır. Kadın ve erkek birleştiği için bir bebek doğar. Eğer kişi kendini farklı, eşsiz, “başka” görürse ortaya hiçbir şey çıkmaz. Bu ayrıca O’Sensei’nin bize öğretmek istediği şeydir. O “ame no ukikashi ni tatete” (yer ve gök arasındaki dalgalanan köprüde durmak) derdi. O zaman ne demek istediğini merak ediyorduk (Kahkaha atar). Ama şimdi ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Yer ve gök arasında bizim birleştirdiğimiz ve geçtiğimiz bir köprü var.

Budo bir arınma yoludur. Misogi haraidir. Rakibi yok etme yolu değildir. Zafer veya yenilginin ötesinde bir şeydir. Bu, musubi fikriyle ilgili olarak ustamızın bize katmaya çalıştığı şeydi. Yavrusunu koruyan bir anne bunun gerçek bir örneğidir ve aikidonun aisi ile aynı anlama sahiptir. Bu kesinlikle karşıdakini yok etmenin zıddıdır. Tabii ki de bu bizim için o zamanlar anlaşılamazdı. Ve biz yine üniversite düzeyindeki tartışmalardan bir şey anlamayan kreş çocukları gibiydik (Kahkaha atar). Eski Mutekatsu Ryu, silahsız tekniklerle kazanan ustaların çalıştığı okul olarak bilinirdi. Diğer uchi deshilerle muteki (silahsız) savaşabilmek çok üstün bir seviye olmak gerekir diyorduk. Muteki savaşmak, O’Sensei’ye göre hepimizin silahsız ve yine hepimizin aynı olmasıdır. Bu ifade aynı zamanda tamamen farklı bir ifadeyi de ortaya koyuyor. Silah olmayınca ve kardeşlik ruhu içinde çatışma ortaya çıkmaz ve kazanan ya da kaybeden olmaz. Bizler olağanüstü bir eğitim aldık ama gözlerimiz kördü ve öğrencilerimize de bu cahilliğimizin ceremesini çektirdik.

Günümüzde birçok farklı aikido çeşidi var. O’Sensei hala referans noktası olmalı mı?
Aikido O’Sensei’nin oluşturduğu bir şeydir. Shin Aikido (Yeni Aikido), Tamura Ryu ya da diğer okulların hiçbir hükmü yoktur. Aikido aikidodur ve O’Sensei’nin çalışma seviyesine ulaşabilmeyi amaçlayan bir çalışmadır. Bir fincan çay yandan, üstten ve alttan farklı görünüşlere sahip olabilir. Bugün herkes, sınırlı görüşleriyle kendisinin doğru yolda olduğuna inanıyor ve diğerlerini karşısına alıyor ama bunu yaparak O’Sensei’nin öğretilerine de karşı çıkmış oluyorlar. Kişi kalbini açmalı ve şu ya da bu bakış açılarının da ilginç olabileceğini görmeli. Her ne kadar temellere riayet etmemiz gerekse de kesinliklerin arasında sıkışıp kalmamalıyız.

Gerçek bir usta, kendini ifade ettiği her alanda öne çıkacaktır. Eğer durum bu değilse demek ki o bir düzenbazdır.

O’Sensei aikidoyu başka geleneksel öğretilerle bağdaştırır mıydı?
Bu konuda hakkında hiç konuşmazdı ama sıklıkla kaligrafi yapardı. İlk başta bunun o kadar da muhteşem bir şey olmadığını ve onun karakterlerinin bir çocuğunkine benzediğini düşünürdüm. Ama bir gün bir kaligrafi ustası onun çalışmasını görmüş ve “Kesinlikle sıra dışı, kim çizdi bunu?” demişti. Sonrasında O’Sensei’nin çizimleri daha ilgi çekici oldu ve kaligrafisi çok övgü aldı. Kaligrafide çizerin kalbini görebiliriz. Gerçek bir usta, kendini ifade ettiği her alanda öne çıkacaktır. Eğer durum bu değilse demek ki o bir düzenbazdır (Kahkaha atar). Çok da haddimizi aşmayarak, diyeceğim şudur ki, bence usta seçtiği yollarda ortaya çıkar.

Aikidonun köklerinden biri de Daito Ryudur. O’Sensei çalışmalarını nasıl geliştirdi?
Başta O’Sensei bize tamamen Daito Ryu öğretiyordu. Yavaş yavaş, dinî inançlarının da etkisiyle hayat görüşü şekillendikçe çalışmaları da gelişti. Bu değişiklikler birden gerçekleşmedi ve hatta bazen dışarıdan görmesi bile olanaksızdı. Dışarıdan hep aynı gibi görünen ikkyosunu farklı bir gaye doğrultusunda icra ediyordu.

Aikido çalışmadan evvel başka savaş sanatları ile ilgilendiniz mi?
Lisede babamın bir arkadaşı olan bir hoca ile kendo çalışmıştım ve judo çalıştım.

Nasıl ve neden aikido çalışmaya başladınız?
Aikido hakkında bir şeyler duydum ve bu disiplini çalışmak istedim çünkü judoda çok iyi değildim ve sürekli pataklanıyordum. Bu yüzden benim herkesi pataklayabileceğim bir budo çalışmak istedim (Kahkaha atar).

O zamanlar gününüzü nasıl geçiriyordunuz?
Saat 06.30’da sabah idmanı vardı ve biz dojoda yatıp konakladığımız için aceleyle kalkıp yatağımızı kaldırmak ve ortalığı toparlamak zorundaydık. Biz bazen içeride yatıyorduk ve ilk öğrenciler tarafından uyandırılıyorduk. Sonrasında 8’den 9’a kadar olan idman vardı. Ardından kahvaltı yapardık. Gün içinde işimizle ilgilenir ve akşam tekrar idman için dojoya gelirdik. Giderek derslerin sayısı arttı. Ben ayrıca O’Sensei’ye yolculuklarında eşlik ederdim.

O’Sensei seyahat ederken nasıldı?
Trenle seyahat ettiğimiz zamanlar bilet almamız gerekiyordu ve tabii ki de sırada beklemek zorundaydık. Ama O’Sensei beklemeksizin çekip giderdi. Yanımızda bavullar da olurdu doğal olarak. Kapılar falan vardı ama hiç kimse sanki etrafta hiçbir şey yokmuşçasına yürüyen yaşlı bir adamı durduramazdı. Ben de telaşlanırdım ve kısa boylu olduğu için kalabalığın içinde onu görmek zordu. Sonunda onu bulurdum ve bir şekilde trene binerdik. Tokyo’da uchi deshilerin, döndüğü zaman onu karşılaması gerekirdi. Ve bizim tabii ki onun hangi vagonda olduğunu bilme şansımız yoktu. Sadece hangi trenle geleceğini bilirdik. Girişte bekler ve kalabalığın içinde onu görmeye çalışırdık. Bazen onu bulduğumuzda çoktan taksiye binmiş olurdu ve döndüğümüzde bize uyarıda bulunurdu. Her şey bir ders niteliğindeydi. Ayrıca O’Sensei ani kararlar verirdi. Bir gün benden gidip bir taksi bulmamı istedi. Ve biz Shibuya’ya doğru yola koyulduk çünkü Korindo adlı dinî anıta gitmek istiyordu. Taksi şoförü Korindo’nun nerede olduğunu bilmiyordu ve O’Sensei sinirlendi. En sonunda O’Sensei yolu hatırlamıştı ve oraya varabildik. O gün, daima gittiğim yer hakkında ve oraya nasıl gidildiği hakkında kendimi eğitmen gerektiğini anladım.

O’Sensei nasıl yürürdü?
Görünüşte diğer insanlar gibi yürürdü. Ama geleneksel tatami üzerinde hep tabi giymeye çalışırdı. Bu aşırı derecede zor bir şeydir çünkü çok kayganlardır. İşte bu şekilde sıra dışı bir teknik geliştirdi. Diğer uchi deshilerle birlikte, O’Sensei’nin tabilerinin, ayak ve başparmağın birleştiği yerde beyazladığını fark etmiştik. Bu nokta, normalde diğer insanlarının tabilerinde yıpranıp beyazlayan bir nokta değildir.

Eskiden herkes hakama* giyiyor muydu?
Evet, hakama geleneksel savaş sanatlarının idman kıyafetidir. Kendo, kyudo, iaido ve benzeri sanatlarda ayrı ayrı kullanılır. Hatta hakamasız çalışmak yasaktı.

Az da olsa hakama giymeme gibi bir durum yok muydu?

Hayır. Aslında dolaysız olarak, istemeden de olsa herkesin başlangıçtan itibaren hakama giymemesinin sebebi benim. Uchi deshi iken bir üniversitede ders vermekle yükümlüydüm ve savaştan sonra öğrenciler genelde yoksuldu. Bu yüzden bazıları aikido çalışamıyordu ve ben de Kisshomaru Sensei’ye öğrencilerin, ikinci yıllarına kadar hakama almamalarının mümkün olup olmadığını sordum. Bu talep değerlendirildi ve sonuç olarak öğrenciler ilk yıllarını hakamasız çalışabildiler. Sonra bu durum giderek yaygınlaştı. Japonya’da üniversitede öğrenciler genelde her gün çalıştıkları için bir sene içinde 2. kyu (beyaz kuşak dereceleri) derecesine kadar geliyorlardı. Böylece bu durum genelleşti.

Fransa’ya geldiğimde tüm öğrencilerin hakama giymesini sağlamaya çalıştım ama başaramadım. Eğitmenler hakama giymemenin öğrencileri daha fazla çalışmaya meyil edeceğini düşündüler. Onlara herkesin başlangıçtan itibaren hakama giymesinin başka öğrencileri daha fazla cezp edeceğini söyledim ama ikna olmadılar (Kahkaha atar).

Hakamanın katlarının bazı erdemlerle bağlantılı olduğu da söylenir. O’Sensei hiç bundan bahsetti mi?
Hayır, bu konu hakkında bir şey söylediğini hiç duymadım.

Hakama’nın altına niye pantolon giyiyoruz?
Bence hakamanın suwari wazada çabuk yıpranmasını engellemek sebeplerden biri olabilir..
(Not: Aikido, hakama altına pantolon giyilen tek disiplindir. Kendo, kyudo, iaido ya da diğer geleneksel sanatlarda böylesi bir durum yoktur.)

Siz uchi deshi iken O’Sensei ömrünün büyük kısmında nerede geçirdi?
Her yerdeydi. Bir haftayı orada, bir haftayı burada geçirirdi. Tokyo’da olduğunu düşündüğünüzde çoktan Osaka’ya yola çıkmış olurdu. Kansai’de olduğunu düşündüğünüzde İwama’da olurdu ve İwama’da olduğunu düşündüğünüzde size bir telefon gelir ve onu tren istasyonundan almanızı söylerdi. Ayrıca sıklıkla Wakayama’ya, Hikitsuchi Michio’nun yanına giderdi. Şüphesiz ki bu huyunu, bir hafta bir yerde eğitim verip sonra başka bir yere giden Takeda Sokaku’dan aldı. Bir yere bağlı kalabilecek kişilerden değildi.

O’Sensei’ye sorular sorar mıydınız?
Bir uchi deshi olarak O’Sensei’ye soru sormak söz konusu bile olamazdı. Mümkün mertebe dikkatli dinliyor, düzeltmelerini özümsüyor ve kendi aramızda fikirlerimizi paylaşıyorduk. Tekniğimizi bu şekilde geliştirmek zorundaydık.

Bir kişi O’Sensei gibi ölüm-kalım durumlarıyla yüzleşmeden onun etkililiğine kavuşabilir mi?
Hayır. Bir dövüş kazanmak istiyorsan tabanca kullanmayı öğrenmen daha iyidir. Asıl soru aikido çalışmasında bizim ne aradığımızı bilmektir.

Eskiden hiç zorluk çektiğiniz zamanlar olmadı mı?
20 yaşındayken hiçbir şey zor gelmez. Paramız yoktu ve biz de pazara gidip turpların satılmadan evvel kesilip atılan yapraklarını toplardık. Manavlar bize tarihi geçmiş bazı ürünleri verirlerdi. Ben manavlara “Bu çürümek üzere, bunları satabilirsen şaşırırım” derdim ve onlar da “Evet, haklısın bunu almandan başka çaremiz yok” derlerdi. Ameyoko’da, Umeo’da kapanan dükkânlar oldu. Bir sürü genç kızın çalıştığı bir pastane vardı. Noel’den sonra pastaları satmaları çok zor olurdu ve biz gidip onları da toplardık. Böylesi zamanlardı.

Kuwamori Dojo’da henüz 1. dan bile değilken 5. danlara eğitim verdiğinizi de duydum.
Evet, bu doğrudur. Bizler uchi deshiydik ama çok fazla bilgimiz yoktu. Oraya, buraya eğitim vermeye gönderiliyorduk. Hatta bir ara orduda bile eğitim verdim. Orduda, gerçekten sıra dışı bir insan olan Sasaki Sensei ile tanıştım. Sonra bir casus okulu açtı ama kapatmak zorunda kaldı çünkü bu olay Time dergisinde yayımlandı. Japonya’dan ayrılır ayrılmaz Aikikai’de yerime bir yıllığına bakmasını rica ettim. Ama bu kırk yıldan fazla sürdü (Kahkaha atar).

Kişinin sadece zaman yardımıyla anlayabileceği şeyler var mı?
O’Sensei’nin öğrencilerinden biri aynı zamanda naginata çalışıyordu. Ustası, o dönemde bu silahın ordudaki en büyük kullanıcılarından biriydi ve ben onun bir gösterisine davet edilecek kadar şanslıydım. Usta 75 yaşında bir büyükanneydi. Gösteriden sonra ona tanıtılma ayrıcalığına sahip oldum. Çok takdir ettiği ve en büyük budoka olarak gördüğü O’Sensei hakkında konuşmayı hiç kesmedi. Aniden bana baktı ve kaç yaşımda olduğumu sordu ve ben de 20 dedim. Bana “70 yaşında gelinceye kadar hiçbir şey anlayamazsın.” dedi. Kendi kendime “Ne kadar küstah bir nine!” dedim. Şimdi haklı olduğunu anlıyorum (Kahkaha atar).

O’Sensei’nin kaeshi wazaları (karşı teknik) sadece uchi deshilere öğrettiği söyleniyor.
Onun ne yaptığını anlayabilecek derecede eğitim görmüş kişiler sadece biz uchi deshiler değildik.

Hala dojo yaburi’leri (düello) var mı?
Geçmişte vardı ama şimdi hiç yok. Ama şöyle ilginç bir olay var: Haga Sensei genç ve ünlü bir iaido ve kendo shihanıydı ve fevkalade bir ustaydı. Japonya’da bir müze bir kılıç satın aldığı zaman onun gerçek olduğundan emin olmak ister ve ustalardan kılıçların denenmesi istenir. Eğer bu görev yanlış kişiye verilirse kılıç telafi edilemez bir şekilde hasar görebilir. Haga Sensei bu işle meşguldü. O ayrıca çok uç bir kişilikti. Bazen savaş sanatları hakkında bir tartışma olduğunda ve birileri içki içip konuşurken kontrolü elden kaçırdığında, gerçek bir kılıç ile, o kişiden, sözlerini geri almasını isterdi! Bir gün dojomuzdan haberdar olup gelmiş. O’Sensei’yi çalışmada görmemişti ama biz onu nazik bir şekilde akşam yemeğine davet ettik. Bizim dikkate değer bir dojo olmadığımızı düşünmüştü. Maddi durumu kötü olduğu için bir sene boyunca akşam yemeklerinde bize eşlik etti. Günün birinde işi yüzünden Kore’ye taşınmak zorunda kaldı ve bizle vedalaşmaya geldi. O’Sensei onu dojoya davet etti. Ona bir bokken verdi ve “Sadece dojoda yürüyeceğim. İstediğin zaman bana vurabilirsin” dedi. Sonra Haga Sensei’nin bana “Tamura, hiçbir açık vermedi ve ona vuramadım. Beni yendi. Bu şekilde yenilmek ve geçen bir yıl içinde ondan hiç eğitim almamış olmak çok kötü” dediğini hatırlıyorum.

Geçmişte shurikenlerle* de çalıştığınızı duydum.
Hepimiz bu şeylerle oynardık. Ayrıca Shinjuku’da ipponba getalar ve demir getalar giyip gezerek eğlenirdik. Yamada, Kanai, Saotome, Chiba, Noro ve Sugano ile takılırdım.

Şuan ki Doshu’yu* bir zamanlar hedef olarak kullandığınıza dair bir yazı okudum.
Evet, bunu yapan Noro’ydu (Kahkaha atar). O bu işte iyiydi ve hem uzaktan hem de isabet ile atabilirdi. Ben farkında değildim ve bir gün, o zamanlar küçük bir çocuk olan Doshu’dan hedef olmasını istemiş. Tüm vücudunun etrafına shurikenler fırlattı ama sonuncusu bacağına denk gelmişti. Moriteru hemen ağlamaya başladı ve Noro ona kimseye bir şey söylememesini ve karşılığında ona çikolata alacağını söyledi. Üç gün geçmişti, Moriteru acı içindeydi ve eve geldiğinde düştüğünü söylemişti. Buna rağmen Noro hâlâ sözünü tutmamış ve Moriteru onu şikayet edip ona “Yalancı!” demişti (Kahkaha atar). 40 yıl sonra Noro ona koca bir paket çikolata hediye etti.

Japonya’da 8’in olumlu bir anlamı vardır ve ideogramı bir kapıya benzer. 8’den sonra başa döneriz.

Bir süre önce Yamada Sensei 9. dan seviyesini reddettiğinizi yazdı. Bunun sebebi nedir?
O’Sensei bize aikidoda 8. dana kadar ilerlenebildiğini ve bu 8’in, yolun sonu olup bizi en başa döndürdüğünü söylemişti. Japonya’da 8’in olumlu bir anlamı vardır ve ideogramı bir kapıya benzer. 8’den sonra başa döneriz. Bu O’Sensei’nin bize öğrettiği ve benim de, bana 9. danı teklif edenlere söylediğim şeydir. Sonra bana Japonya içinde 9. dan’ı teklif ettiler ve bu beni tatsız bir duruma soktu (Kahkaha atar). Ben de onlardan bu unvanı ben öldükten sonra vermelerini rica ettim. Maalesef böylece bu sefer de ben onları nahoş bir duruma sokmuş oldum. Şimdi benden genç olan ve 9. danı almaya memnun olacak kişilerin sabırla beklemesi gerekiyor. Kendilerine “Acaba Tamura Sempai neden 9. danı kabul etmiyor?” diye soruyor olmaları lazım. Buradaki mesele doshu ile anlaşamam değil. Sadece öğrencilerime bu tür durumların değiştiğini ve bana şimdi 9. danı teklif ettiklerini söylemek zor olacaktır (Kahkaha atar). Doshu şu an zor durumda ve bu gerçekten beni utandırdı. Umarım tüm bu meseleler çabucak unutulur.

Öğrencileriniz için temennileriniz nelerdir?
Aikido kişinin kendisini keşfetmesine ve mutlu, dolu bir yaşam sürmesi için kendini bir insan olarak yapılandırmasına imkan verir. Öğrencilerim benim çocuklarım gibidirler. Onların mutlu bir yaşam sürmelerini ve esen olmalarını umuyorum. Mutluluğa giden bir yol bulmalarını ve ölecekleri zaman hayatlarına geriye dönüp bakınca “Buna değerdi.” diyebilmelerini diliyorum. İnsanların aikido çalışarak edinmelerini istediğim şey budur.

Teşekkür ederim Sensei.

Röportajı yapan Leo Tamaki 30 yılı aşkın bir süredir savaş sanatları ile ilgileniyor. Judo, Kung Fu ve Karate çalıştıktan sonra, şuan eğitimini verdiği aikidoya başladı. Kuroda Sensei’nin öğretisini takip ettiği Tokyo’da ve Paris’te yaşıyor. Makalelerini online olarak www.leotamaki.com adresinde bulabilirsiniz.

Çeviren ve düzenleyen: Ümit Duran

No Replies to "Nobuyoshi Tamura; Aikido’nun Kartalı / 2"